ABD seçimlerinin sona ermesiyle gözler bir başka küresel gündem olan, Trump’ın galibiyetini ilan ettiği günden 5 gün sonra Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başlaması planlanan 2024 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na, COP29’a çevrildi. COP29, “Dayanışma içinde, yeşil bir dünya için” temasıyla düzenleniyor ve zirvenin odağında iklim finansmanı var. Finans COP’u olarak da adlandırılan ve ölçek bakımından dünyanın en büyük iklim konferanslarından biri olan COP29, iklim finansmanına katkıları küresel ihtiyaçlarla uyumlu hâle getirme fırsatı olarak görülüyordu. Ancak…
İlan edildiği tarihten bu yana tartışmaların odağında olan konferans için beklentiler düşük. Ev sahibi ülkeye yönelik eleştiriler bir yana, yoklama listesindeki eksikler de gün geçtikçe çoğalıyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönüşünü garantilemesi, COP29 için heyecanları söndüren son gelişme oldu.
COP29’a dair bugüne dek bildiklerimizi özetlediğimiz ve dünyanın en büyük iklim konferansının bu yılki edisyonundan beklentileri daha iyi anlamaya çalıştığımız bu yazıda, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğine odaklanan, amaç odaklı tasarım ajansı ve bağımsız dijital medya platformu Esmiyor’un Kurucu Ortağı Derin Altan’ın görüşlerine başvurduk.
Aciliyet hatırlatması
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 Küresel Riskler Raporu’nda 2 yıllık kısa vadeli riskler arasında ikinci sırada, 10 yıllık küresel riskler arasında ise birinci sırada aşırı hava olayları yer alıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan bir raporda, dünyayı 3,1 santigrat derecelik felaket niteliği taşıyan sıcaklık artışına doğru giden mevcut yoldan döndürebilmek için uygulanması gereken yenilenebilir enerji, orman koruma ve diğer önlemler için benzeri görülmemiş bir küresel seferberliğe ihtiyaç duyulduğu paylaşıldı.
Ülkelerin 2030 için işaret ettikleri karbon azaltma hedeflerini yerine getiremediğini, getirebilseler dahi bu hedeflerle sıcaklık artışının hâlâ felaket niteliğini koruyan 2,6 ila 2,8 santigrat dereceyle sınırlı kalacağını söyleyen rapor, ülkeleri COP29’da harekete geçmeye çağırdı. UNEP Başkanı Inger Andersen, yalnızca 1,5 santigrat derece hedefine odaklanmak yerine tüm küsuratları dikkate almak gerektiğini söyledi. Andersen, emisyonları azaltmak için gerekli finansman ve teknolojinin mevcut olduğunu, ancak özellikle emisyonların %77’sine neden olan G20 ülkelerinden “siyasi cesaret” gerektiğini söyledi.
28’den 29’a
Peki, geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen ve bugüne dek düzenlenenler arasında en yüksek katılımlı COP olan COP28’den 29’a, bir ilerleme kaydedildi mi? Esmiyor Kurucu Ortağı Derin Altan’ın bu soruya dair ilk cümleleri “Maalesef, hatta tam tersini söyleyebilirim. Birçok hükümetin, özellikle de hükümetlerini demokratik yollarla seçen ülkelerin, son bir yılda 2030 ve 2035 için ortaya koydukları planları ertelediklerini görüyoruz” oldu. 2021’in bir “Peak Climate”, başka bir deyişle küresel çapta iklim değişikliğine en çok zaman, zihin ve kaynak ayrılan yıl olduğunu savunan; iklim konusunun pandemi, savaş, enflasyon gibi başka bir acil durum çıktığında gündemde hemen alt sıralara taşındığını düşünen Altan, şöyle devam etti:
Ancak daha sonra – doğal olarak – enflasyon sebepli geçim sıkıntılarıyla, “lüks” gibi duran iklim değişikliğiyle mücadele yöntemleri maalesef ters tepti. Ek olarak iklim değişikliğiyle mücadele alanında bir şekilde faaliyet gösteren (yenilenebilir enerji, batarya gibi) şirketlerin %70’lere varan şekilde değer kaybettiğini, ESG’ye olan inancın azaldığını, iklim inkârcılığının ana akım olmaya yaklaştığını, fosil yakıt kullanımlarının ve sera gazı salımlarının da artmaya devam ettiğini görüyoruz.
Derin Altan, Esmiyor Kurucu Ortağı
İklim finansmanı ve kayıp 41 milyar dolar
UNCTAD’ın yakın zamanda yayımladığı bir makalede, Birleşmiş Milletler Küresel Politika Modeli’ne göre yapılan projeksiyonların, gelişmekte olan ülkelerin 2025’ten itibaren yaklaşık 1,1 trilyon dolar ve 2030’a kadar yaklaşık 1,8 trilyon dolara ihtiyacı olacağı belirtiliyor. Burada sorumluluk gelişmiş ekonomilere düşüyor. Zira, küresel ekonomik yönetişim reformlarının ve çok taraflı koordinasyon çabalarının yerinde olduğu durumlarda gelişmiş ükelerin, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu iklim yatırımlarının en az dörtte üçünü finanse etmesi bekleniyor. Buna göre, gelişmiş ekonomiler için yeni iklim finansmanı katkı hedefinin 2025’ten itibaren 890 milyar dolar ve 2030’a kadar 1,46 trilyon dolar olacağı modelleniyor. Bu da 2025’ten itibaren gelişmiş ülkelerinin GSYİH’lerinin yaklaşık %1,4’üne karşılık geliyor.
ABD merkezli küresel kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in yeni bir raporunda ise, düşük gelirli ekonomilerin iklim finansmanı açığını doldurmakta zorlanacağı yazılıyor. Dünyanın düşük karbonlu bir ekonomiye geçmesi için büyük meblağlara ihtiyaç duyulduğunu not eden rapor, 2024’te ülkelerin bu yıl düşük karbonlu güç, altyapı, enerji verimliliği ve elektriklendirme dâhil olmak üzere temiz enerjiye 2 trilyon dolar harcayacağını tahmin etti. Uyum yatırımları ise ticari potansiyeli sınırlı olduğu için daha az fon çekiyor. İhtiyaçlar 400 milyar dolarlık olsa da uyum yatırımı miktarının 2022’de yaklaşık 72 milyar dolar olduğu düşünülüyor. Moody’s’in buradan hareketle yaptığı tahminlere göre bu, 2030’a kadar yıllık 2,7 trilyon dolarlık bir iklim yatırım açığı yaratacak. Açığın boyutu düşünüldüğünde iklim finansmanı konusunda atılacak adımların ve bu bağlamda COP29’un önemi daha da belirginleşiyor.
Diğer yandan Oxfam’ın bir raporunda, iklim değişikliğiyle mücadele için 100 milyar dolardan fazla yatırım yaptığını söyleyen Dünya Bankası’nın iklim finansmanı için yaptığı harcamaların 41 milyar dolara kadar olan bölümünün “izlenmesinin imkânsız olduğu” belirtiliyor. Oxfam’ın İklim Finansmanı Kontrol Edilmiyor başlıklı raporu, Dünya Bankası’nın kötü muhasebe pratiklerinin, iklim harcamalarının etkisini doğrulamayı imkânsız hâle getirdiğini savunuyor.
Ev sahibi ülke tartışmaları
Ancak iklime ve uyum finansmanına gelene kadar, COP‘ların meşruiyeti ev sahibi ülkeler cephesinden de tartışmalara açılıyor. Geçtiğimiz yıllardaki iki zirve, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi fosil yakıt zengini ülkelerin ev sahipliğinde gerçekleştirildiği için eleştirilerin odağı olmuştu. COP29 için ev sahibi olan Azerbaycan, etkinlik başkanı olarak eski SOCAR yöneticisi Muhtar Babayev’in seçilmesi, Bakü’yü de eleştirilerin hedefi hâline getiriyor.
8 Ekim’de İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yayımladığı bir notta, Azerbaycan’ın “uzun yıllardır kötü bir insan hakları siciline sahip olduğu, hükümetin insan hakları savunucuları, gazeteciler ve bağımsız sivil aktivistler başta olmak üzere önemli gözlemci rolü oynayan kişileri düzenli olarak hedef aldığı” ifade ediliyor. Bakü yönetiminin eleştirenlere ve muhalif seslere yönelik “acımasız baskısının son iki yılda yoğunlaştığına” dikkat çekilen haberde, siyasi amaçlı, sahte suçlamaların ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik kısıtlayıcı yasaların “keyfi bir biçimde uygulanması” hükümetin bu kişileri hedef alma gerekçeleri arasında gösteriliyor. ABD’deki kimi senatörlerin Ermenistan’la ilişkileri sebebiyle Azerbaycan’a bakışları da daha farklı. Örneğin ekim ayının başında yaklaşık 60 milletvekili, Azerbaycan’ın insan hakları sicilini eleştiren bir mektup yayımlamış, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise mektubu “iğrenç” olarak nitelendirerek reddetmişti. Ayrıca POLITICO’ya konuşan Azerbaycan dış politika şefi Hikmet Hacıyev, bu tepkileri “koordineli bir karalama kampanyası ve kirli propaganda” olarak nitelendirdi ve “insan hakları endişelerinizi Azerbaycan’a getirmeyin” dedi.
The Financial Times’ın yazı işleri kurulu da “Azerbaycan’ın yeşil aklaması” başlıklı yazısını “Azerbaycan’ın önümüzdeki ay COP29’a ev sahipliği yapması, iklim konferansının şüpheli bir insan hakları siciline sahip otoriter bir devlette üçüncü yıl, bir petrol devletinde ise ikinci yıl üst üste düzenleneceği anlamına geliyor” cümlesiyle açıyor.
Bağımsız bir bilimsel grup olan Climate Action Tracker ise Azerbaycan’ın 2023 sonlarında sunulan iklim hedeflerini zayıflatan birkaç ülkeden biri olduğunu söylüyor. Raporda, dünyanın fosil yakıtlardan uzaklaşmayı kabul ettiği bir zamanda Azerbaycan’ın petrol ve gaz üretimini ikiye katladığı da belirtiliyor. The Guardian’ın özel haberinde, Azerbaycan devletinin sahip olduğu Socar’ın 2023’te sermaye harcamalarının %97’sini petrol ve gaz projelerine aktardığı belirtiliyor. Tam da ev sahibi ülke tartışmalarına değinen Derin Altan’ın COP29’a dair görüşü çarpıcı: “Uzun süredir bu kadar ‘heyecansız’ bir COP görüyorum!”
Gemiyi ilk terk edenler finans şefleri oldu
Portfolyo Piyasa Özeti’nin 28 Ekim tarihli edisyonunda not ettiğimiz üzere COP29 yaklaşırken gemiyi ilk terk edenler Bank of America, BlackRock, Standard Chartered ve Deutsche Bank gibi finans devleri oldu. The Financial Times’ın haberinde, bankacılık, varlık yönetimi ve sigorta sektörlerinin önde gelen liderlerinin Bakü’deki zirveye katılmayacağını yazdı.
FT’nin haberine göre yöneticilerden biri, “Sadece herkes katılıyorsa partiye gidersiniz” dedi. Kimileri Dubai’de düzenlenen COP28’e kıyasla “zor ulaşım” ve daha az ağ kurma fırsatı gibi gerekçeleri öne sürdü. Bazıları bu yılki zirvenin iş dünyasına “daha az uygun, teknik bir COP” olduğunu savundu. Söz konusu sektörlerin COP28’e katılımı 65 bini bulmuş ve COP28’i şimdiye kadarki en büyük COP yapmıştı.
İlerleyen günlerde IKEA, AstraZeneca ve VolvoCars gibi 100’den fazla şirketin patronu, Bakü’de düzenlenecek zirve öncesi COP29 çabalarını destekleyen bir açık mektup imzaladı. IKEA’nın sahibi Ingka Group’un CEO’su Jesper Brodin, mektubu imzalayan CEO’ların hükümetlerin güçlü hedefler belirlemesini, iklim finansmanını artırmasını ve endüstrilerin ve şirketlerin yatırım yapmasının önündeki engellerin bazılarını kaldırmasını istediğini söyledi.
Yoklama listesi: von der Leyen, Macron, Trudeau ve niceleri
Yoklama listesindeki eksikler yalnızca finans şefleriyle sınırlı kalmadı. Küresel liderler de bir bir zirveye katılamayacaklarını açıklamaya başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ABD Başkanı Joe Biden, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Avustralya Başbakanı Anthony Albanese şimdiye kadar zirveye katılmayacaklarını bildiren liderler arasında sıralandı. Ek olarak maliye bakanını görevden alan, koalisyon hükümeti dağılan ve merkez sağın erken seçim çağrısıyla karşılaşan Almanya Başbakanı Olaf Scholz zirveden çekildi.
Avrupa’nın en üst düzey diplomatı, ikinci dönemine seçilen Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen da Bakü’ye gitmekten cayan liderler arasına eklendi. Komisyon sözcüsü Tim McPhie, von der Leyen’ın “Komisyon’un geçiş sürecinde olması sebebiyle kurumsal görevlerine odaklanması gerektiği için” konuşmacılar arasında yer aldığı zirveye katılmayacağını doğruladı. Almanya’daki Yeşiller’den Michael Bloss, von der Leyen’ın katılmama kararının Avrupa’nın iklim krizi konusundaki taahhütlerini tartışmaya açtığını ve bu açıdan “ölümcül bir işaret” olduğunu söylüyor.
İklim aktivistleri de hayal kırıklığına uğramışa benziyor, zira WWF, von der Leyen’ın katılmamasının hayal kırıklığı yarattığını ifade ediyor. WWF’ten Shirley Matheson, diğer dünya liderleriyle birlikte onun yokluğunun, Avrupa ve uluslararası iklim kriziyle mücadele taahhüdü hakkında “ciddi sorular” ortaya çıkardığını söylüyor ve ekliyor: “İklim eyleminin Avrupa gündeminde gerilere düşmesini göze alamayız.”
Trump 2.0 ve sonrası
ABD seçimlerinin galibinin Donald Trump olması ve seçim sonuçlarının tam da COP29’un beş gün öncesine denk gelmesi, yeşil dönüşüm ve iklim krizi mücadelesi gibi başlıklar perspektifinden de önem arz ediyor. İlk döneminde yaptığı gibi, ABD’yi 2015 Paris Anlaşması’ndan tekrar çıkarabileceğini ima eden Donald Trump’ın yeniden seçilmesinin COP29’a yönelik ilgiyi daha da azalttığı düşünülüyor.
FT’nin görüştüğü G20 ülkelerinden bir iklim müzakerecisi, “Hepimiz şimdi COP’a gitmeli miyiz? Gerçekten zorlaşıyor. Trump iklim değişikliği konusundaki pozisyonunu açıkça belirtti. Bu, işleri zorlaştırıyor” diyor.
Yukarıdaki paylaşım da 2015 Paris İklim Anlaşması’nın baş müzakerecisi Laurence Tubiana’dan. Tubiana, “ABD seçim sonucu iklim kriziyle mücadelede bir darbedir” ifadelerini kullanan Lubiana, umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini, Paris Anlaşması’nın herhangi bir ülkenin politikalarından daha güçlü ve dayanıklı olduğunu kanıtladığını da not ediyor.
ABD’deki seçimler ve iklim krizi düzlemindeki tüm yazıları okuduğunu söyleyen Altan’a göre herkesin kaçırdığı iki nokta var: “Bunun yaşanacağını herkes biliyordu. Ayrıca Trump “gökten zembille gelmedi.” Donald Trump’ın çevre ve iklim konularına yaklaşımını onlarca yıldır dile getirdiğini, iklim krizine inanmadığını söylediğini, petrol için “likit altın” tanımını kullandığını hatırlatan Altan, şöyle devam ediyor:
ABD halkı, hiçbir soru ve suale yer vermeden kendisini göreve getirdi. Trump, iklimi değil, İncil’i reddetseydi birkaç yüz bin oy alabilirdi. Yani ABD seçmeni için iklim değişikliği konusu önemli değil. Bunun yanında iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğinin etkilerine adaptasyon süreci eğer bir kişinin eline bakacak kadar hassas ve pamuk ipliğine bağlıysa, “vay halimize” diyorum.
Derin Altan
“ABD’ye rağmen”
Derin Altan’a göre Trump, ülkesindeki fosil yakıt kaynaklarını kullanmaya artan bir biçimde devam edecek. Yeşil enerji geçişi için en ucuz ve en fazla ekipman üreten Çin’e uygulayacağı tarifelerle bu geçiş teknolojilerini en azından ABD için daha pahalı hâle getirecek. Tüm bunlar Altan için önümüzdeki 4 yıl atmosfere salınan sera gazlarının artış olasılığına %95’lik bir kesinlik kazandırıyor.
Kyoto Protokolü’yle başlayan süreçte iklim hareketinin “neredeyse her zaman ABD’ye rağmen ilerlediğini” belirten Derin Altan, Demokratların yönetimindeki ABD’nin son 3 yılda günlük üretilen petrol rekorunu 13,5 milyon varille kırdığını hatırlatıyor. Değişen liderlerin ABD özelinde bir etkisi olmadığını, ancak ABD’nin müthiş bir yönlendirme gücü olduğunu vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
Çin, Rusya, Hindistan, Endonezya, İran, Güney Afrika ve Avustralya gibi tonlarca fosil yakıt kaynağı üzerinde oturan ülkelerin yapacaklarına bakmak gerek. Hindistan son 1 ay içinde “yeşil enerji geçişi tamamlanmadan tüm petrolünü kullanmak istediğini” açıkladı ve tüm petrol üreticilerini ülkeye davet etti. Avrupa ülkelerinde bile 2030 yaklaştıkça 2030 hedeflerinde gevşeme görüyoruz. Şunu unutmayalım, bu gevşemelerin çoğu halk tarafından isteniyor. 2020 civarında yükselişte olan yeşil partiler son iki yılda müthiş bir yara almış durumda.
Derin Altan, Esmiyor Kurucu Ortağı
“En riskli COP”: Ne ummalı?
Esmiyor olarak Donald Trump’ın yeniden seçileceğini ve COP29’un Trump’ın galibiyetinden birkaç gün sonra gerçekleştirileceğini Kasım 2021’de fark ettiklerini ve o tarihten bu yana COP29’un “en riskli COP olacağını” vurguladıklarını belirten Derin Altan, bu yılki zirvenin gündemine dair karbon ticareti, yeşil taksonomi, kayıp ve zarar konusu, fonlama, kömüre karşı kurulan koalisyonların net çalışma prensipleri gibi gündem başlıklarını sıralıyor. Yine de bu konularda müthiş bir yol alınmasını beklemediğine dile getirip görüşlerini şu ifadeyle noktalıyor: “İnanın COP29’dan ne umacağımızı hiçbir şekilde bilmiyorum.”
Portfolyo.co Piyasa Özeti
Portfolyo Piyasa Özeti'ni hafta içi her gün
e-posta olarak almak için abone olun.
Son güncelleme: 9 Kasım 2024 - 2:14